Başladı ama bitmedi

4 adet 9 mm İsrail yapımı Uzi makinalı tabanca,
2 adet 9 mm Alman yapımı MP-5 marka makinalı tabanca,
7 adet 9 mm Macar yapımı PA-63 marka yarı otomatik tabanca,
3 adet 9 mm İspanyol yapımı STAR marka yarı otomatik tabanca,
2 adet 7.65 mm İtalyan yapımı Baretta marka yarı otomatik tabanca,
3 adet 9 mm Arjantin yapımı Browning marka yarı otomatik tabanca,
2 adet 7.65 mm Çekoslavakya yapımı CZ marka yarı otomatik tabanca,
1 adet 7.65 mm Çekoslavakya yapımı Vzor marka yarı otomatik tabanca,
2 adet 6.35 mm Belçika yapımı Browning marka yarı otomatik tabanca,
8 adet 7.65 mm İspanya yapımı Lama marka yarı otomatik tabanca,
50 adet ateşli silahlarda kullanılmaya uygun susturucu,
Çeşitli çap ve silahlara ait 126 adet şarjör,
9 mm Parabellum tipi 1641 adet fişek,
9 mm çapında Makarov tipi 510 adet fişek,
ABD imalatlı her biri standart 590 gr ağırlığında 81 adet C-4,
Menşei tespit edilemeyen 25 adet tam boy 6 adet yarım halde toplam ağırlığı 15.588 kg olan C-4, 998 gr ağırlığında TM62 anti tank mayınına ait RDX-Aliminyum tozu,
MKE üretimi yarım libre TNT kalıbı,
Menşei tespit edilemeyen 148 adet normal infilak kapsülü, 36 adet ABD imalatı elektrikli infilak kapsülü,
49 adet sıra zamanlı menşei tespit edilemeyen elektrikli infilak kapsülü,
53 metre uzunluğunda menşei tespit edilemeyen saniyeli fitil,
Doğu blok ülkeleri tarafından üretilen 8 adet Lav roketi…

***

Yukarıdaki malzemeler 2000’li yıllarda Ankara’da ele geçirildi. Selam Tehvid Kudüs Ordusu’nun… Sonra ne oldu? Dosyası falan var da, açılan doğru dürüst dava yok…
Memleketi Ergenekonla darbeyle ıvır zıvırla meşgul ederlerken,
Bu dosyalar duruyordu. En azından öyle görünüyor. Şimdi şimdi ortalığa çıkıyor, okuyoruz.
Sonucunun ne olacağı ise faili meçhul.

***

Zir Vadisi kazısını 3 gün 3 gece naklen yayınladılar.
Bu listeyi hiç duydunuz mu peki? Tık yok… Olmadığı gibi yalanlama derdindeler.
Bilgi tazelemek için yazayım.
Eylemlerini sıralasan sayfalar tutar.
Acem oyunu dedikleri böyle birşey.
Başladı mı bitmek bilmiyor…

Vezir oldu…

Haşhaşi,
Paralel,
Hain,
İşbirlikçi,
Statükocu,
Terörist,
Vesayetçi,
Dayatmacı,
Darbeci,
Nezaketsiz,
Şantajcı,
Meczup..
Bunlar üzerimize atılı sıfatlar…

***

Aydınlık,
Birgün,
Evrensel,
Sözcü,
Taraf,
Yeniçağ,
Yurt
Zaman Gazeteleri…
Bugün TV,
Halk TV,
Kanaltürk TV,
Ulusal Kanal,
Samanyolu Haber ve
Cihan Haber Ajansı…
Bunlar da AKP kongresine akredite edilmeyen basın kuruluşları…

***

Demokrat,
İlerici,
Kahraman,
Vatansever,
Bunlar da kendine biçtiği sıfatlar…

***

Bildik hikayedir…
Babası oğlunun haline bakıp “adam olmaz senden” dermiş.
Çocuk okumuş devlet kapısına yamanmış, vezir olmuş…
Uşaklarını gönderip babasını konağına çağırtmış.
Bak sen bana adam olamazsın, adam olamazsın deyip durdun, ama ben vezir oldum” demiş.
Babası da oğlunu, belindeki kılıcı, kaftanını şöyle bir süzdükten sonra;
Oğlum ben sana adam olamazsın dedim, vezir olamazsın demedim. Adam olsaydın babanı ayağına kadar getirmezdin” demiş.

***

Onu bildiği için de üç saat bağırdı durdu.
Bunca yıl doğru iş yapmış olsaydı,
Çıkar, teşekkür eder ve inerdi kürsüden.
Anlattıkça anlattı,
Bağırdıkça bağırdı.
O yüzden çok da dikkate almayın.
Vezir oldu bizim oğlan ama adam olamadı…

Suyun akışı

Bir grup siyah giyen adam,
Geçtiğimiz aylarda,
Az gitmişler uz gitmişler
Dere, tepe, deniz kenarlarını gezmişler.
Ellerinde kamera,
Araçlarında dinleme aletleri.
Gözlerine kestirdiklerini hem resimlemiş/görüntülemiş,
Hem de kayıt etmişler.
Kayıtları da dosya yapıp kaldırmışlar.

***

Geçtiğimiz günlerde/haftalarda,
Havuzun içindeki medyaya bir dosya aktarılmış.
İçinde İzmir’in önemli isimlerinin,
Görüntüleri/belgeleri olan bu dosyalar varmış.
Bu yolla,
“Biz içeride temizlik yapmaya karar verdik, operasyon için dügmeye bastık.
Araştırdık, taraştırdık,
Bakın sizi de kanusuz şekilde görüntülemişler/dinlemişler” diyerek.
Şikayetçi olmaları için baskı yapacaklarmış.

***

Buraya kadar herşey yolunda gitmiş.
Bundan sonra beklenmeyen gelişmeler yaşanmış.
Dosyadaki isimlerden bazılarına ulaşılmış.
Dosyadaki görüntüler/bilgiler sorulmuş,
Ancak istenilen sonuca ulaşılamamış.
Çünkü hiç biri istedikleri yanıtları vermemiş.
Durum böyle olunca şikayetçi olan da olmamış.
Havuzdakiler dönüp durumu dosyayı iletenlere anlatmış,
Bekleyin denilerek, şimdilik dolaba kaldırılmış.
Yarın yeniden gündeme gelir mi bilinmez.
Gelirse, uyanık olmak lazım…

***

Bu durum bana çoğumuzun bildiği bir fıkrayı anımsattı…
Kurt şelalenin tepesinde durmuş,
Aşağıdaki gölden su içmeye çalışan kuzuya seslenmiş.
“Hey sen, suyumu bulandırıyorsun. Çekil oradan, yoksa seni yerim…”
Kuzu bir sağına, bir soluna, bir de yukarıya bakmış.
Su içtiği gölden, yukarıdaki suyu bulandırması mümkün değil.
Dönmüş kurda;
“Ben buradan senin suyu bulandıramam, yanlışın olmasın” diye sormuş.
Kurt sırıtmaya başlamış ve kuzuya seslenmiş;
“Niyetim seni yemek, gerekli bahaneyi arıyorum…”
Halimiz kurt ve kuzu misali…
Kurdun yemeye niyeti var o kesin.
Gazeteci, akademisyen, bankacı, memur, işadamı dinlemiyor.
Varsa yoksa, derdi aç karnını doyurmak…
Açlık başa vurmuş anlaşılan.

***

İyi de bizim kuzu olmaya niyetimiz var mı?
Onu düşünen yok…
Sular yükselince, balıklar karıncaları,
Sular çekilince de karıncalar balıkları yer…
Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.
Çünkü kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir…

Yakamdaki el

Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davalarını izledim. İçeridekilerin çok olmayabilir ama dışarıdakilerin yaşadıklarına tanıklık etme fırsatım oldu.
Aynı duygu…
Adaletsizlik…
Bu yüzyılın temel sorunu.
Tek başına demokrasi değil, adalet…
Vicdan sahibi olmak…
Haksızlığa ses çıkarmak…

***

Önceki gece geç saatlerde İzmir Adliyesi’ne uğradım.
Benzeri davaların benzeri kalabalıkları.
Analar, bacılar, eşler ve çocuklar…
Çoğu sessiz, ürkek ve korkulu.
Erkekler öfkeli, hırçın ve şaşkın.
Canlı yayın araçları,
Kameraların beyaz ışıkları.
Sallanan bayraklar,
Arada atılan sloganlar…
En çok da “Türkiye sizinle gurur duyuyor” sesleri.

***

Bir anlık hareketliliğin ardından,
Sevinenler ve üzülenler.
Tutuklanmayanlar merdivende göründüğündeki ürkek sevinç.
Tutuklananları ve yakınlarını üzmemek adına saklanan mutluluklar.
Sonra çeşitli değerlendirmeler,
Sonuç çıkarımları…

***

O arada iki el yakama yapıştı.
Gazeteci olduğu öğrendiğinden sanırım.
Korkutmak ya da şiddet gösterisi değil.
İsyanını gömleğimden alıyordu.
Sesi gittikçe yükseldi,
İsyanı büyüdü ve gözyaşları aktı.
“Kimseler bilmez… Tutukladıkları Hasan Ali Okan varya… İşte o İzmir’in yarısını havaya uçuracak patlayıcıları bu şehre sokanları yakaladı. Sonra onlardan biriyle aynı masada karşılıklı karpuz yedi. İkram etti… Terörist bile şaşırdı. Rüyada olduğunu, gerçekten polis olup olmadığını sordu. Eve gitmeden tam 9 gün çalıştı. Sonuç: Kendisine ajan dediler, şimdi de cezaevine yolladılar…”

***

Arkadaşları koluna girdi.
Yakamı bırakıp karanlığın içinde kayboldu.
Merak ettim, kim olduğunu sordum.
Belli ki bir yakını diye düşündüm.
Değilmiş…
Daha önce birlikte çalışmış bir memur.
Yeni ameliyat olmuş, duyunca yataktan kalkıp gelmiş.
Kime sorsanız benzeri bir hikaye…
Bir başkası, başka öykü anlattı.
Batman Emniyet Müdürü iken, kardeşini illet kanser hastalığından kaybetmiş Okan Müdür.
Cenazesi İzmir’den kalkmış bir bayram günü.
Başsağlığına Diyarbakır’dan Batman’dan onlarca insan gelmiş.
Başka hikayeler de dinledim elbette…

***

Sözün özü şudur;
Adalet ve hukuk herkesin hakkı.
Aynı şeyleri düşünmesek,
Aynı şekilde giyinmesek,
Aynı şekilde davranmasak bile.
Eğer içimizde vicdan varsa, insanlığımızı kaybetmemişsek.
Analar, bacılar, evlatlar daha çok üzülmesin,
Evler sessiz kalmasın,
Adliye önleri dolup taşmasın diye daha yürekli olmalıyız.

***

Adalet bir lütuf değil, insan hakkıdır.
Hakkımızı alana kadar koşturmaya devam…