Titanik’te ölmeyin…

İkinci dünya savaşında Hitler’in askerleri üç kişiyi yakalamış.
Doğruca karargaha, Hitler’in karşısına çıkarmışlar.
Hitler, biri İngiliz, biri Fransız ve biri de Yahudi olan esirlere,
Küçümseyici gözlerle baktıktan sonra,
“Size soru soracağım, bilirseniz sizi bırakacağım” demiş.
Esirler mecbur kabul etmişler.

***

Hitler, İngiliz’e sormuş:
“Titanik kaç yılında battı?”
İngiliz hemen cevap vermiş, 1912…
Hitler göndermiş İngiliz’i.
Fransız’a dörmüş bu kez:
“Titanik’te kaç kisi öldü?”
Fransız cevap vermiş, 1050….
“Tamam, sen de gidebilirsin” demiş Hitler.
Fransız’ı da özgür bırakmış.
Son sıradaki Yahudi’ye dönmüş ve sert bir ses tonuyla,
“Titanik’te ölenler kimdi? Say lan isimlerini…”

***

Bir süredir operasyon üzerine operasyon yapılıyor ya,
Durum yukarıdaki fıkra gibi…
Yasadışı dinlediniz diyorlar…
İyi, hoş tamam dinlediler…
Peki bu dinleme isteğine onay veren,
Savcı, hakim, genel müdür yardımcısı, TİB hukukçuları,
Onlar nerede?

***

Neden onlara da sabaha karşı operasyon yapılmıyor?
Neden onlara soru sorulmuyor?
Tek bir yanıt yok…
Bellemişler bir paralel, o yetmezse darbeci,
Kim işlerine gelmezse yallah içeri…
Dün Ergenekon, Derbe, Balyoz, Amiralleri Suikast idi adı,
Bugün de paralel…
Pardon yanlış söyledim.
Kırmızı kitaba giren adı ile,
Paralel Yapı ya da Paralel Devlet Yapılanması…

***

Hitler karar vermiş ya,
İlla Yahudiyi fırına gönderecek,
Ne derseniz, ne anlatırsanız, ne yaparsanız nafile.
Hitler dediyse doğrudur…

***

Peki bu paralel safsatası yeter mi Hitler’e?
Yetmez…
Hele bir seçimler yaklaşsın,
Hele koltuğu tehlikede görsün,
Hele halkın nefesini ensesinde hissetsin,
Görün bakın,
Anamızın anasının kızlık soyadını bile soracak.
Olmadı baba tarafına geçip, on göbek geriye gidecek.
Yeterki, dolarlar, eurolar kaybolmasın…

***

O yüzden de demem o ki,
Cumartesi tatil, kıymetini bilin…
Çıkın çoluk çocuk güzel havada,
Tatilin tadını çıkarın,
Boşu boşuna geçmişi karıştırıp,
Büyük büyük ninenizin kızlık soyadını araştırmayın…
Hitler bu,
Fırına göndermeye karar verdiyse,
Nobel ödülü almış olsanız nafile…

***

Bu arada,
On gün Karadeniz’e kaçıyorum.
Bakalım memleket havası ruhuma yarayacak mı?

Susarsam ölürüm…

Bir kısım tanıdık diyor ki;

“Ortalık karışık bulaşma…”

Bir kısmı da,

“Sana ne elin paralelinden…”

Her ikisi de haklı…

Haksız olan benim öyle görünüyor…

***

Geçtiğimiz gün nostalji yapalım dedik.

Oturup Levent Kırca’nın,

Tansı Çiller Başbakan iken,

TURBAN’da kaybolan Jet Skiler ile ilgili,

Televizyonda yayınlanan skecini seyrettik.

Gülmek bir yana, hayretler içinde kaldım…

***

Bir süre sonra internetten araştırdım,

Acaba oynayanlara, yazanlara ve yayınlayanlara

Herhangi bir ceza verilmiş mi,

Soruşturma açılmış mı diye…

Bir kayıt bulamadım.

Demek ki 20 yıl önce,

Demokrasimiz de, hoşgörümüz de

Daha ilerideymiş…

***

Şimdi bırakın böyle bir espriyi yayınlamayı,

Düşünseniz,

Bu düşünceyi sosyal medyada paylaşsanız,

Doğru savcının karşısına çıkarsınız.

Mahkum olma olasılığınız da yüksek…

***

O yüzden de benimkisi alışkanlık…

Hani kel kafada şapka durmazmış ya,

Biraz da onun gibi…

Çoğu zaman kaşındığımız ben de farkındayım.

Ama ne yapayım?

Bu ülkede yaşayıp,

Haksızlığa,

Hukuksuzluğa,

Eşitsizliğe karşı sessiz kalmak,

Onuruma dokunuyor…

***

O yüzden de,

Daha altı ay önce sabahın köründe,

Evleri basılıp gözaltına alınan polislerin,

Daha davaları bitmeden,

Muhtemeldir ki Şubat ayının 26’sında

Yeniden görülmeye başlayacak duruşmalarda

Pek çok kumpasın ortaya çıkması muhtemelken,

Ne oldu da yeniden soruşturma açıldı?

Ya da aynı dava için,

Ek iddianame yazmak varken,

Ne oldu da aniden operasyon yapıldı?

Üstelik de önce havuz medyasına yazdırarak.

Taaaaaa 2009 yılına kadar giderek…

***

Bir kısım tanıdık haklı.

Kel kafada şapka durmuyor…

Onun için de;

Susarsam ölürüm…

Makul avuntu

Yunanistan’da seçimi Aleksis Çipras liderliğindeki sol kazanınca,

Bizde de sesler yükselmeye başladı.

Örnek olur mu?

Bence olmaz…

En son söyleyeceğimi,

İlk başta söyleyeyim ki kızanlar burada bıraksın yazıyı.

Merak edenlerle devam edelim…

***

Neden olmaz diyorsanız…

Öncelikle Çipras’ın oluşturduğu sol,

Bir ideolojik sol birlikteliği değil.

İçinde kimi ararsanız var.

Hatta merkez sağdan bile transfer yaptılar…

(Son satır gülümsetti hepinizi farkındayım…)

***

İkincisi bu ittifakın kurulması,

Yunanistan’ın içinde bulunduğu,

Ekonomik krizin doğan sonucu olarak kuruldu.

Mevcutlara alternatif diye umut oldu…

***

Üçüncüsü bu ittifakın ekonomik önermeleri,

Öyle AB karşıtı falan başladı ama,

Şu anda vardığı noktada hiç de öyle değil.

Pek kavgaya niyetleri yok, hatta uzlaşmak için,

ABD eğitimli iki ismi ekonominin başına getirecek gibiler.

Bir nevi bizim Kemal Derviş örneği…

***

Dördüncüsü ve sonuncusu,

Bu kadar çok benzemez bir araya geldiği için,

Ve her ağızdan başka nağmeler döküldüğünden,

Birkaç yıl içinde pes etmeleri mümkün…

***

Arada Soros’tan yardım aldıkları,

Almanya’ya karşı Soros üzerinden ABD’nin

Bu koalisyonu gizi gizli desteklediği gibi

Söylentiler ayyuka çıkmış olsa da,

Neresinden tutsanız,

Türkiye’ye hiç benzemeyen siyasi yapıyla karşı karşıyayız.

***

Hal böyle olunca,

Bizim çalışmayı sevmeyen solumuzun önemli bir kesimi,

Rüzgar yakalandı, artık bize de yansır” havasındalar.

Buna inanırlarsa hakkaten hava alırlar öyle görünüyor.

Hele hele,

Aleksis Çipras ile Selahattin Demirtaş’ı,

Birbirine benzetmeye çalışmak,

Tam bir cahillik…

Biri Apo’dan selam getirerek kongre alma telaşında,

Diğeri tanımaz bile…

Seçimi kazanmasının tek nedeni yoksulluk…

Tek ortak noktaları Soros olabilir.

Onu da anlayınca kadar on yıl geçer…

CHP sağa kayıyor, öyleyse HDP’da toplanalım” diyenlere tavsiyem,

Aman Çipras’a güvenip hesap yapmayın.

İktidarın da payandası olmayın.

Seçim kazanalım derken,

Ola ola sadece makul avuntu olur sizinkisi…

Eşşek Adası’nda gizli toplantı…

Devletin üst düzey görevlileri ile ayda bir Çeşme açıklarında küçük bir adada buluşuyordu…”

Eşşek adası var, muhtemelen orasıdır…

Su yok ekmek yok ama gizli toplantı yapılır yani, inandırıcı…

Bu toplantılarda örgütü destek isteniyordu, vermeyenler tehdit ediliyordu…”

Gizli toplantıyı adada yaptıklarına göre, para vermeyeni geri getirmemek daha iyi fikir…

17 Aralık darbe girişiminden önce İzmir, Aydın, Mugla ve Denizli valileri ile toplantı yaptılar…”

İşsiz güçsüz imam çağırdı diye ıssız adada toplantıya giden valinin devlet terbiyesinden de, valilik sıfatından da şüphe duyarım. Akıllarına turp sıkayım…

Kendi saflarına çektikleri işadamlarından kısa süre sonra para talep ediyorlardı…”

Madem kendi saflarına çekmişler, işadamı dediğin para neden vermesin?

***

En can alıcı yeri şurası:

Yamanlar Koleji’nin basın danışmanı, CHP’ye yakınlığıyla bilinen bir gazeteci. İlginçtir bu kentin gazetelerinde çalışan ve CHP’li olduğunu saklamayan gazetecilerin hiçbiri örgüt aleyhine tek satır yazmıyor…”

İşte burada bozuldum, tamirim mümkün değil…

O kadar yıl Yamanlar Koleji’ne gittim, yemek yedim, sohbet ettim. Basın danışmanları olduğunu bilmiyordum. Üstelik de CHP’liymiş…

Üzerime alınmadım CHP’li değilim…

***

Bütün bu hikayeyi anlatan kim?

Memur Sen İzmir İl Başkanı Abdurrahim Şenocak…

Hani şu hükümetin memura 223 lira zam teklifini beğenmeyip, ertesi gün 123 liraya imzayı basan sendikanın temsilcisi.

Değilim demiyor, adayım da demiyor ama siz bilin 2015’da AKP’den İzmir Milletvekili aday adayı.

O yüzden hedefini anlayabiliyorum…

Anlamadığım tarafı ise,

Bu kadar bilgiyi dillendirdiğine göre,

Muhtemeldir ki kendisi de uzun süre,

Şimdi “örgüt” dediği insanlarla bayağı samimiymiş…

Valilerin, işadamlarının, gazetecilerin neler yaptığını, nasıl yaptığını,

Başka türlü bilmesi mümkün değil…

***

Haberi toparlayan sormamış/sordurulmamış olabilir.

Hadi ben sorayım:

Madem bu kadar içindeydiniz, ne oldu da ayrıldınız?

Bu kadar olay anlatıyorsunuz, imam dediğinizin dışında tek bir isim yok.

Kim bu valiler?

Kim bu işadamları?

Kim bu gazeteciler?

Öyle işkembeden atmak olmaz, varsa elinizde tek tek açıklamasınız.

Ben bu şehirde yaşayan, çalışan bir gazeteci olarak en azından kendi meslektaşlarım arasındaki “örgüt” üyelerini merak ediyorum…

Yoksa dedikodu mu söyledikleriniz?

Yoksa kara çalmak mı?

Yoksa vekil kuyruğunda bir adım öne geçebilmek için hamle mi?

Açık açık söyleyin bilelim…

Eğer ortaya attığınız bu iddialarla ilgili söyleyecek bir şeyiniz yok ise;

O zaman biz de biraz “dedikodu” yapalım…

Acaba, İzmir’deki bazı okulların güvenlik

Ve de temizlik işlerini hangi sendikacı,

Gizli ortağı olduğu şirket aracılığı ile yapıyor?

Hangi sendikacı milli eğitimin kırtasiye işlerini,

Kendisine yakın hangi işadamlarıyla yürütüyor?

Biraz daha ileri gideyim?

Hangi vekil ile ortaklık içinde?

***

Eeeeee, siz gazetecileri paralar,

Kimliği belirsiz isimleri “örgüt” sınıfına sokarsanız,

Belki koltuğa bir adım yaklaşırsınız ama,

Adamlıktan da bir o kadar uzaklaşırsınız.

Hodri meydan…

Tek tek verin isimleri,

Kim örgüt, kim yalaka, kim yandaş, kim hıyanet içinde bilelim…

Sessizce ölürüm katillerim gülerken

Tek suçu protesto eylemlerine katılmaktı.
Bir sokakta kıstırdılar.
Bir değil en azından dört kişi vardı.
Ne kadar kinlenmişlerse,
Ne kadar aşağılanmış, içlerinde pislik biriktirmişlerse,
Var güçleriyle vurdular…

***

İsmail, bağırdı mı bilinmez.
Sessizce izledik görüntüleri.
Sonra kararttılar bir süre, sakladılar.
Ortaya çıkınca, “gereğini yaptıklarını” söylediler.

***

İstanbul’a sığamadı,
Koca devlet koruyamam dedi,
Davayı taaaa Kayseri’ye attılar.
Kimse gitmesin, izlemesin, kalabalıklaşmasın diye muhtemelen.
Yine de gitti insanlar.
Yağmurda çamurda, karda kışta gittiler.

***

Annesi oğlunun resmine sarılıp,
Katillerinin yüzüne baktı.
O da ağladı, tıpkı oğlu gibi sessizce…
Gözyaşları çare olmadı yüreğindeki hasrete.

***

Dün yaşandı filmin son sahnesi.
Adalet denen adaletsizliğin,
Demokrasi denen faşizmin,
Daha bir gece öncesi,
Hırsızları aklayan parlamentonun aynısını yaptılar.
Aynı kararı verdiler.
Bir yanda hırsızlar aklanırken,
Diğer yanda da katiller affedildi.

***

Daha önce de görmüştük bu filmi.
Alilerde, Ahmetlerde, Metinlerde, Berkinlerde…
Tıpkısının aynısını yaşadık yine.
Devlet, kendisi için öldürenin sırtını sıvazladı.
Daha kötüsü akladı.
Daha daha kötüsü de “benim için öldürdüler” dedi.

***

Şaşırmadık değil mi?
Ali İsmail de şaşırmamıştır eminim.
Zaten bu iğrenç kutsama törenleri bitsin diye,
Atmadı mı bedenini ateşlere?

***

İnlerine gireceğiz demekle,
Faizleri indirin demekle,
Benim söylediğim doğrudur demekle,
Benim hırsızım ise aklayın demekle,
Ne demek istediğini daha iyi anladık…

***

Bunca kargaşada, gürültüde ve ahlaksızlıkta,
Tam da hakim kararını açıklamışken,
Şöyle seslendi Ali İsmail Korkmaz:
“Siz endişe etmeyin. Ben sessizce ölürüm, katillerim gülerken…”
Duydunuz mu?