Hukuki milat

İnsanların barış ve huzur içinde yüksek standartlı bir hayata, toplumsal birlikteliğe ulaşmaları ve bunu sürdürmeleri için tarihsel süreçte ulaştıkları kazanımların temel ilke ve kurumları irdeleyen, tartışan ve araştıran disipline hukuk felsefesi denir.

Bu yüzden de hukuk; nesnel, eşit, açık ve gerçekleştirilebilir olmalıdır. Hukukun ve doğal olarak da insani koşullarda yaşamanın temeli insan onuruna duyulan saygıdır. Bu saygı olmadan hukukun bir anlamı olmaz.

15 Temmuz kalkışmasının ardından kamu ve özel sektörde başlatılan ve artık bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da dillendirilen (at izinin it izine karıştırıldığı) sürecin temel eksikliği de demokratik hukuk devletinin olmazsa olmazı hukuktur.

Halk çoğunlukla darbe kalkışmasına karşıdır. Ancak bu karşıtlık, hukuki normların dışına doğru taşılması ile birlikte inanırlığını da yitirmeye başlamıştır.

İktidarın darbe kalkışması ve ona destek verenlerle ilgili koyduğu 17-25 Aralık miladı, görünen o ki çok da destek görmemektedir. Kaldı ki, hafta sonu CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun il başkanları toplantısında kamuoyuna duyurduğu 24 ağustos 2004 tarihli Milli Güvenlik Kurulu açıklaması yeni bir tartışmayı da ateşlemiştir.

Hangi tarihi milat alacağız?

***

Siyaset için bunun çeşitli aralıkları olsa da, yukarıda tanımladığımız nesnel, açık ve gerçekleştirilebilir olması gereken hukuk için böyle bir milat yoktur. Hukuk için milat, suç olarak tanımlanan eylemin gerçekleştiği tarihteki niteliğidir. Şimdi böylesine hukuki bir kapsama konmaya çalışılan suçlamalar, yarın iddianamelerin hazırlanıp, mahkemelerin devreye girmesiyle yeni bir boyut kazanacaktır. Bilebildiğimiz kadarıyla, gözaltına alınan, tutuklanan kişiler ile mallarına el konan, kayyum atanan tüzel kişilikler için üç temel kural oluşturulmuştur.

Bunlardan ilki ve belki de en önemlisi bir internet programıdır. Uygulamanın telefonuna yüklü olduğu bilinen herkes aşağı yukarı tutuklanmıştır. Yine tutuklama nedenleri arasında yer alan bir bankada hesabının olması, belli bir okulda çocuğunu okutuyor olması ve yine belli gazetelere abone olması görülmektedir.

***

Şu anda sadece izlediğimiz bu konular hakkında, sürecin mahkeme aşamasına geldiğinde hukukun nasıl davranacağını inanın hepiniz kadar ben de merakla bekliyorum. Çünkü mahkeme aşamasında “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi geçerli olursa; devletin izin verdiği bankada hesabının olması, devletin izniyle açılan okullarda çocuklarını okutması, yine devletin bilgisi dahilinde kurulan gazetelere abone olması nasıl bir suç oluşturacaktır? En çok sözü edilen bilgisayar yazılımı için de bu güne kadar verilmiş yasaklayıcı/suçlayıcı bir karar olmadığına göre, ona nasıl kılıf bulunacaktır?

***

Bütün bu soruların yanıtını aslında CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurusuna verilecek yanıtla bulacağız. Çünkü AYM’nin “bu benim işim değildir” kararı, hukukun bundan sonra nasıl bir yol izleyeceğinin de işareti olacaktır.

Eski bir AYM üyesi, “KHK’lerin OHAL ilanının gerekçeleriyle sınırlı olması gerekiyor. Aşılıp aşılmadığını denetleyecek organ AYM’dir. Ayrıca AYM, KHK’lerle bazı yasaların değiştirilip değiştirilmediğini incelemek isteyecektir. Örneğin KHK ile Borçlar Kanunu, Medeni Kanun ya da başka kanunlar değiştirilmiş mi değiştirilmemiş mi? AYM’nin elinde 1991 içtihatı var. İsterse girer. Kimse niye girdin diyemez. Gerekirse tam ya da kısmen iptal edebilir” diyor.

Buna gerekçe olarak da, “Diyelim ki anayasanın birinci maddesi (Türkiye’nin idari şekli cumhuriyettir) hükmü değiştirildi, Meclis’ten geçti. AYM, (Ben bu konuda yetkisizim, buna bakamam) diyebilir mi? KHK’lerle gözaltı süresini 30 güne çıkardılar. Bu ölçülülük açısından kabul edilemez. 300 güne de, bir yıla da çıkarabilirdi. O zaman da mı kimse bunu denetleyemeyecek. 30 gün gözaltı ölçülülük ilkesine uymaz. Hukuk devletiyle bağdaşmaz. İptal nedenidir” diye de ekliyor.

***

Kamudan ihraçlar konusunda da “Bizim hukuk sistemimize göre kanunla idari işlem yapamazsınız” diyen AYM eski üyesi, “Bu ihraçlar doğrudan kanunla idari işlem yapmaktır. Daha önce bu durum AYM’nin önüne bakanlık birleştirmelerinde geldi. Bakanlıkları birleştirmişler, çok sayıda personeli işten çıkarmışlar. AYM, bakanlık birleştirme gibi zorunlu hallerde bile kanunla personelin ihracını hukuka aykırı görüyor. İhracı idari kararla yapabilirsiniz, kanunla yapamazsınız. Ben KHK ile ihraçların da iptal nedeni olabileceğini düşünüyorum” diyor ve sonuçları da şöyle değerlendiriyor: “CHP’nin başvurusu reddedilirse iç hukuk yolları tükenmiş olur. Hak ihlali için bireysel başvuru yolu da bir sonuç vermeyecektir. Bu durumda AİHM süreci başlar…”

İşte o zaman yandı gülüm keten helva…

Yorum bırakın